Ana içeriğe atla

Dur.


 

Dik dur!

Omuzlarım her düştüğünde içimden tekrar ettiğim tek cümle; “dik dur!”

Otururken yaslanmıyorum da arkama, taze yara var sırtımda. Kanar sonra.

Pardon son açılan yara.

Yalan söyledim sadece dik dur demiyorum kendime. Bazen ekliyorum; “dik dur eğilme bu taraftar seninle...” Başka zaman olsa bağıra bağıra gülerdim buna. Gülmüyorum, o kadar holigan hissetmiyorum daha.

Dün akşam annem, isyan ediyordu bir arkadaşına telefonda; “ben hep iyi gözükürüm zaten, bir şey belli etmem kimseye” diye. Göz göze geldik o sırada, gözleriyle “biliyorum sen de” dedi bana...

Annem; gözleriyle bir benimle konuşur bir de babamla... Ben dinlemem, bakmam bazen anneme ama babam; anlatacak bir şeyleri vardır belki diye gözlerini ayırmaz annemin gözlerinden...

Bir akşam ben de şöyle demiştim arkadaş ortamında; “kendimi kötü hissettiğim bir konuda, hemen tepki vermem, üzmek istemem sevdiklerimi. Önce geri çekilip bir düşünürüm... Değer mi? diye sorarım kendime...”

Çok geçmeden kendimi kötü, yalnız, umutsuz hissettiğim bir akşam……..

Midem bulandı, devam edemiyorum yazmaya bile. Her şey midemi bulandırıyor. Yiyebildiğim bir şey yok. Başladığım her şeyi yarım bırakıyorum. İçime çektiğim sigarayı bile kusmak istiyorum.

İçimi kelimelere dökmek istiyorum. Sonra senin ben derdini sikeyim diyorum.

Bir yanımda Özgür; “çocuğumu kaybetmek istemiyorum” diye ağlıyor.

Bir yanımda Halil; annem bana hiç sarılmadı, kokusunu bile bilmiyorum. Ölünce ne olacak, toprağına mı sarılacağım?” diyor.

Diğer yanımda gözyaşına kıyamadığım Dicle’m; ağlayarak uyanıyor. Rüyamda dedemi gördüm. Mutsuzdu, dün söylediklerime mi üzülmüştür acaba diyor.

Yoruluyorum, dört bir yanımın acısıyla yoğruluyorum.

Emeklerime, hiçbir yere sığdıramadığım sevgimin de tek bir zerresine de üzülmüyorum. Benim sevgim, benim emeğimdi. Kimseye neden karşılığı yoktu diye sormayacak kadar yorgunum.

Benim sevgim; anlamaktan, anlaşılmaktan, dürüstlükten, şefkatten, sabırdan, kıyamamaktan, korkmadan gözlerinin içine bakabilmekten, gözlerimle anlatabilmekten geçiyor(du).

Pişman değilim, haksız lazımsa haksız da ben olurum. Yeter ki tüm sesler sussun.

Neler hissettiğimi, ne zamandır böyle olduğunu, nerede tükendiğimi, herkese, her şeye yetecek kadar çok olduğunu düşündüğüm gücümün nasıl yok olduğunu kusmak isterdim. Ama dedim ya ben benim derdimi sikeyim.


 O günlerce uyuyamadığım yılı, mideme yapışan acıyı, bağırsağımı kanatan yaraları, dayanamadığım migren ataklarını ben sevgi sandım. Ben yalnızmışım.

Ben yalnızlığımla o gece, o koltukta tanıştım. Herkes şimdi varsa vicdanına sıkı sıkı sarılsın.

Derdini sikeyim Nur, tek bir cümleyle her şey değişebilirdi ama tüm bunları sen zaten kendi kafandan uydurdun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Senin Suçun Değildi

  Hava her zamankinden daha sıcaktı. Ağustos’un kendini sonbahara bırakmasına beş gün kalmıştı. Bir yere yetişmeye çalışır gibi hızlı hızlı yürüyordum. Oysa hiç acelem yoktu. Kafamdaki sesleri kovalarken hızlanmış ve sıcağın da etkisiyle nefes nefese kalmıştım. Dinlenmek için gölge bir yer aradı gözlerim. Aşık paşa camiinin yanındaki çocuk parkı dikkatimi çekti. Ihlamur ağacının altındaki banka yöneldim. Oturdum ve gözlerimi kapattım. Birkaç ay önce olsa ıhlamur çiçeklerinin beni nasıl hapşırtıp, rahatsız edeceğini düşünürken bir anda hapşırmaya başladım. “Çok yaşa” dedim kendime. O sırada parkın yanındaki camiden “El Fatiha” sesi yükseldi. Ölümle yaşam arasındaki o ince çizginin, inciten gülümsemesi yayıldı yüzüme.  Sessiz sakin diye oturduğum park bir anda çocuk bahçesine döndü. Babasıyla cuma namazını kılan çocukların koşuşturması sardı etrafımı. Oradan kalkıp; kendimi Cibali’ye doğru bırakmakla, orada kalıp etrafımdaki seslerin, kafamdaki sesleri susturmasını beklemek aras...

Nazife Hala

Nazife Halam, Emine yengeyle evlenmeden önce askermiş, Kara kuvvetlerinde hatırı sayılır bir mertebedeymiş. Evlendikten 3 yıl sonra Diyarbakır’da bir köye tayin emri gelmiş. Halam, ilk başlarda yengemi oraya götürmek istememiş. “Ben karımı çatışmaların içinde yaşatamam” demiş. Ama bir süre sonra Emine yengenin kararlılığını görünce “tamam” demiş. Zaten en başından beri karısından ayrı kalma fikri içine sinmemiş ama seçimi o yapsın istemiş.  Emine yenge, annemin anlattığına ve elimizde kalan fotoğraflarda gördüğüme göre kusursuz bir güzelliğe sahipmiş. Kusursuz olan tek şeyi güzelliği değil, halama karşı olan olan aşkı da öyleymiş. Yaydığı güzel enerjiyle bunu fark edemeyen insan olamazmış.  Ben sadece halamın yıllardır dinmeyen aşkının şahidiyim. Çok sevdiği karısının halama karşı bakışlarını hiç göremedim.  Benim doğduğum yıl taşınmışlar Diyarbakır’a... Ben 3 yaşındayken de Emine yengem vefat etmiş.  Şimdi 18 yaşındayım, Nazif amcam 15 yıldır ha...

Bırak, öleyim.

7 yıl önce bir cenazeye yetişmeye çalışırken otobüste tanıştığım,    yol boyunca benimle ağlayan o an hiç tanımadığım, sonra hayatımın en güzel parçalarından bir olan    Sevim teyze ölmüş geçen hafta. Kızı aradı beni “Sevim teyzeni kaybettik” dedi. “Eşyalarını toplarken, günlüğündeki satırlarda sana rastladık çok kez, günlükleri sende kalmalı diye düşündük. Karamürsel’e geldiğinde bize mutlaka uğra...”  12.05.2013 Sana mecbur kalmamak için, kendime mecbur kaldım. Sen kendine mecbur kalmak nedir bilir misin? Hiç aynanın karşısına geçip ağladın mı haline, gözyaşını silmek istersen kestin mi aynadaki çatlaklarla ellerini? Seni taklit eden yansımana üzüldün mü hiç? Başkasını o halde görsen kahrolursun, ama kendine mecbur kaldıysan uzun uzun bakar sadece biraz üzülürsün.  Seninle daha doğrusu, senin hatıralarınla bir daha karşılaşmamak için uzun uzun yürüyüşler yapmayı en sevdiğim sahile bile gitmedim. Zihnimin anı sokaklarında alzaymır olmayı seçtim....