“Bu koltukta oturamam, sen yoksan” dedi Kalben. O an kalbime oturanları düşündüm. Derin bir iç çektim. İçime oturanları düşündüm. Beynim yanacak gibi oldu. Kafama oturtamadığım şeyleri düşündüm bu sefer de.
Şu kalın kafama oturtamadığım her ne varsa; kalbime sandalye çekip oturmayı beceremeyenler yüzünden.
Kimi bağdaş kurup çöktü kalbimin üzerine...
Kimi “oturmaya mı geldik” dedi tepindi en acıyacak yerlerimde. Halbuki bir sandalye kapıp gelselerdi; kendilerinden bir şeyler katıp gelselerdi, herkes kendi yerini kendi seçseydi... Bana sadece misafir etmek gerekseydi.
Ev sahipliğim hiçbir zaman beğenilmedi. Açık büfe kahvaltılar hazırladım, ben kahvaltıda mısır gevreğimden başka bir şey yenmem dendi. Dip bucak temizledim her yeri... İçeri çamurlu ayakkabılarıyla girip kendi izlerini benim kirim zannettiler. Kuş tüyü yastıklar koydum yataklarına... Sırtlarından bıçaklanmalarının acısını, yatağın yayından zannettiler, burun kıvırdılar.
Beni kendi evimde yabancı hissettirdiler.
Beni kendi evinin yolunu bulamayan ayyaştan beter ettiler.
İyi niyetimden vurdular beni... Namaza bile niyet ederken, “Bunun canımı acıtacak bir tarafı var mı?” diye sorgulamak zorunda bıraktılar.
Hayatımdaki suçlayabileceğim ne çok insan var diye düşündüm. Hayır bu suçluları ben kendi kafamdan uydurmadım. Hepsinin hayatıma gelişi benim seçimimdi. Benim hoş geldinlerimle çevriliydi.
Suç hep vardı, suçlu olmak belki bir seçimdi ama kendini görmeden başkalarını suçlamak en büyük çirkinliklerdendi.
Sonra radyoda çalan şarkının sözlerine odaklandım genç bir adam şarkısında şöyle diyordu;
Düşe kalka büyüyorum işte
Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle
Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte
Yüzüme vuruyor arada fırtınası, korkuyorum ne var?
Tekrarladım;
Yaram var...
Yürüyorum...
Korkuyorum...
Geçecek....
Büyüyorum işte.
Yorumlar
Yorum Gönder