Ana içeriğe atla

Refika Teyze





İyi çocuktu benim oğlum...
Hep acelesi vardı. Hep yetişmeye çalışır, hiç anı yaşayamazdı...
Bir gün bana cezaevinden mektup yazdı. 
Bir cümlesiyle üç tel saçımı beyazlattı. 

“Anne, keşke babam bana daha çok sarılsaydı.”

Dert babasıydı benim kocam, herkesin derdinin babasıydı. Benim oğlumun da sadece sperm bankası...

Oğlum Ali’yle ilk teması minik kolundaki altın künyeyi çekip alırken oldu. “Bu sefer olacak hanım, bu iş kesin tutacak ama önce yatırım yapmam lazım” demişti. Yıllar önce benim kolumdaki bilezikleri de almıştı . Keşke bana da sadece o zaman dokunmuş olsaydı...

Ben Ali’ye çok sarıldım... Bulaşıkları yıkadım dönüp ona sarıldım, düşük yaptım gittim ona sarıldım, gündeliğe gittiğim ev sahibi “beceriksiz” deyip yüzüme tükürdü, ağlamadım koştum oğluma sarıldım... 
Hiç yetmemiş ki bunlar Ali’me... Yetmemiş ki içindeki o kapanmayan yaraya... Kaç kolum olsa dinerdi ki sızıların?

“Ah be Ali, keşke ahtapot olsaydım. Sarıldığım kadar da sakınsaydım seni insanı yaşamaktan eden bütün kötülüklerden.”


İyi kadındım ben... Sonra babam sattı beni. Annem hiç ses çıkarmadı, gözlerinden bir damla gözyaşı bile akmadı. 13 yaşındaydım, evlendirdiler Ali’nin babasıyla... Sonra 4 kocam daha oldu. Çok küçüktüm anlamıyordum, hepsini kocam zannedip boyun eğiyordum. Zaman geçince anladım, oğlumun babası da satmış beni. 
Sonra bir şeyler oldu Ali’nin babası her gece eve sarhoş geliyor, dizlerime kapanıp “Affet beni Refika” diye ağlıyordu. 
Affettim. İlk defa biri benim için ağlıyordu. Annemden aksın istediğim gözyaşları, bir yabancının gözlerinden akıyordu. Demek ki bu adam beni seviyordu.

Yıllarca bedenimi kirli hissettim. Derim kanayana kadar kendimi keseledim. Suya kan bulaştıkça gülümsedim. Oysa küçükken kan görünce nasıl da ürkerdim.
Düşük yaptığım gece yine gülümsedim. Kanlar aktıkça bir kir olarak gördüğüm bebeği vücudumdan temizledim. 
Sonra gittim Ali’me sarıldım. Ali kir değildi... Ali benim masumiyetimdi. Doğurdum, bitti. 
O doğduktan sonra ben artık iyi bir kadın değildim zaten kocam da beni hiç sevmemişti. 

“Kocam öldü benim, oğlum cezaevinde...”

Ali’yle ayrılık zamanı gelmişti okul için İstanbul’a yerleşecekti. Polis olacaktı iki gözümün çiçeği. Otobüsün hareket etmesine daha 2 saat varken telaşla otogara gittik. Dedim ya hep acelesi vardı benim oğlumun... Babası uğurlamaya gelemedi. Halsizdi, ağır geçiriyordu gribini. Evden çıkmadan sarıldı Ali’ye... Şaşırdım bir mucize gerçekleşmişti. Kulağına bir şeyler fısıldadı. Ben duymadım, duymaya çalışmadım. Bana o an, orada gördüğüm şey yeterdi...
Günler geçiyordu... Ali her aradığında sesi daha keyifli geliyordu. Okuldan, arkadaşlarından, İstanbul’dan bahsediyordu. Ama burada her şey yolunda gitmiyordu. Kocam bir türlü iyileşemiyordu. Doktor adını daha önce duymadığım hastalıklardan söz ediyordu. Ali’nin rahatı bozulmasın diye bir süre gizledim babasının durumunu ama artık tek başıma mücadele etmeye ne maddi ne manevi olarak gücüm yetmiyordu. Kocamın ameliyat olması gerekiyor ve sonrasında pahalı ilaçlar kullanması gerekiyordu. Mecbur kaldım, Ali’ye söyledim. Hemen o gece yola çıkmış, sabahında yanımızdaydı. Babasına acıyan gözlerle baktı. Bana da “bir şeyler yapmalıyım, iş bulmalıyım” dedi. Aradan 1 ay geçti ne iş vardı elimizde, ne de para...
Kocamın durumu iyice ağırlaştı, artık gün boyu derin bir uykuda tutuluyordu. 
Ali ellerimi tutup; “Anne babamın beni uğurlarken kulağıma bir şeyler fısıldadığını hatırlıyor musun?” dedi. “Evet” dedim “Ama ne dediğini bilmiyorum.” “Sonra anlatırım” dedi Ali. “Sırf o söyledikleri için, bütün geçmişi silip şimdi onu kurtarmalıyım.” 
Bütün gece Ali’yi bekledim. Sabaha karşı geldi; “Babam ameliyat olacak.” dedi ve elime bir çanta tutuşturdu. “Bunlarla da ilaçları alırsın.” 
Ne olduğunu anlamadım. “Nasıl olacak oğlum, nasıl yetecek bunlara gücümüz?” diye sordum. Ali’nin yüzü düştü, “Affet anne” deyip sarıldı. 
 Sabah oldu...
Kocamı ameliyata aldılar, oğlumu göz altına...

*


Oğlum cezaevine girdikten 2 ay sonra açtı kocam gözlerini. Yaşamaya ne kadar hevesliydi; önce “su” dedi. Sonrasını dinlemedim. Önce su verdim sonra oğlumun çaldığı ilaçlardan... Göz kapakları her açıldığında biraz daha ilaç verdim. Bir kaç saat geçince açılmaz oldu gözleri. Halbuki yaşamaya çok hevesliydi. 

“Keşke oğluma biraz daha sarılabilseydi.”
“Keşke tek kocam o kalabilseydi.”

“Kocam öldü, oğlum cezaevinde. 
Benim elimde kese, bu sefer tam kalbime, kalbime...”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Senin Suçun Değildi

  Hava her zamankinden daha sıcaktı. Ağustos’un kendini sonbahara bırakmasına beş gün kalmıştı. Bir yere yetişmeye çalışır gibi hızlı hızlı yürüyordum. Oysa hiç acelem yoktu. Kafamdaki sesleri kovalarken hızlanmış ve sıcağın da etkisiyle nefes nefese kalmıştım. Dinlenmek için gölge bir yer aradı gözlerim. Aşık paşa camiinin yanındaki çocuk parkı dikkatimi çekti. Ihlamur ağacının altındaki banka yöneldim. Oturdum ve gözlerimi kapattım. Birkaç ay önce olsa ıhlamur çiçeklerinin beni nasıl hapşırtıp, rahatsız edeceğini düşünürken bir anda hapşırmaya başladım. “Çok yaşa” dedim kendime. O sırada parkın yanındaki camiden “El Fatiha” sesi yükseldi. Ölümle yaşam arasındaki o ince çizginin, inciten gülümsemesi yayıldı yüzüme.  Sessiz sakin diye oturduğum park bir anda çocuk bahçesine döndü. Babasıyla cuma namazını kılan çocukların koşuşturması sardı etrafımı. Oradan kalkıp; kendimi Cibali’ye doğru bırakmakla, orada kalıp etrafımdaki seslerin, kafamdaki sesleri susturmasını beklemek aras...

Nazife Hala

Nazife Halam, Emine yengeyle evlenmeden önce askermiş, Kara kuvvetlerinde hatırı sayılır bir mertebedeymiş. Evlendikten 3 yıl sonra Diyarbakır’da bir köye tayin emri gelmiş. Halam, ilk başlarda yengemi oraya götürmek istememiş. “Ben karımı çatışmaların içinde yaşatamam” demiş. Ama bir süre sonra Emine yengenin kararlılığını görünce “tamam” demiş. Zaten en başından beri karısından ayrı kalma fikri içine sinmemiş ama seçimi o yapsın istemiş.  Emine yenge, annemin anlattığına ve elimizde kalan fotoğraflarda gördüğüme göre kusursuz bir güzelliğe sahipmiş. Kusursuz olan tek şeyi güzelliği değil, halama karşı olan olan aşkı da öyleymiş. Yaydığı güzel enerjiyle bunu fark edemeyen insan olamazmış.  Ben sadece halamın yıllardır dinmeyen aşkının şahidiyim. Çok sevdiği karısının halama karşı bakışlarını hiç göremedim.  Benim doğduğum yıl taşınmışlar Diyarbakır’a... Ben 3 yaşındayken de Emine yengem vefat etmiş.  Şimdi 18 yaşındayım, Nazif amcam 15 yıldır ha...

Bırak, öleyim.

7 yıl önce bir cenazeye yetişmeye çalışırken otobüste tanıştığım,    yol boyunca benimle ağlayan o an hiç tanımadığım, sonra hayatımın en güzel parçalarından bir olan    Sevim teyze ölmüş geçen hafta. Kızı aradı beni “Sevim teyzeni kaybettik” dedi. “Eşyalarını toplarken, günlüğündeki satırlarda sana rastladık çok kez, günlükleri sende kalmalı diye düşündük. Karamürsel’e geldiğinde bize mutlaka uğra...”  12.05.2013 Sana mecbur kalmamak için, kendime mecbur kaldım. Sen kendine mecbur kalmak nedir bilir misin? Hiç aynanın karşısına geçip ağladın mı haline, gözyaşını silmek istersen kestin mi aynadaki çatlaklarla ellerini? Seni taklit eden yansımana üzüldün mü hiç? Başkasını o halde görsen kahrolursun, ama kendine mecbur kaldıysan uzun uzun bakar sadece biraz üzülürsün.  Seninle daha doğrusu, senin hatıralarınla bir daha karşılaşmamak için uzun uzun yürüyüşler yapmayı en sevdiğim sahile bile gitmedim. Zihnimin anı sokaklarında alzaymır olmayı seçtim....