Bana sarıldığın sadece iki an hatırımda... Birincisi ben daha çocukken denize girdiğimizde, beni ayaklarımın yere değmediği yerlere götürüşün ve benim artık yüzmekten yorulduğumda panik yapıp sana doğru attığım kulaç ve senin kollarına teslim oluşum... İkincisi senin uzaklara gitmen gerektiğinde yaşadığımız 40 günlük ayrılığın sonunda bir gece yarısı, uykumun en tatlı yerinde odamın kapısını açışın ve asla aynı sıcaklığı yaşayamadığım o güzel kucaklayışın... Sakallarını ilk defa uzun görmüştüm o gece, neredeyse yabancıydı yüzün. Ama gözlerinin hüznü hiç mi silinmez baba... Biliyor musun baba? Ben hiç kimsenin yüzünü, kolunu, bacağını, saçını, ağzını, burnunu sevmemişim, seni düşünürken fark ettim. Ben bir insanı severken sadece gözlerini hedef almışım. Beni gören gözleri değil, benim kendimi görebildiğim gözleri... Senin gözlerinde kendimi görüyordum baba. Geleceğimi, düşlerimi, düşüşlerimi, gülüşlerimi, sevgiyi, yenilgiyi... En çokta sensiz beni. Mezarına güller ektim ba...